Tükendi
Gelince Haber VerOsmanlı Devleti I. Dünya Savaşı`na girerken Avrupa`nın "hasta adamı"ydı. En azından, 19. yüzyılda bu benzetmeyi yapan Rus Çarı I. Nikola`dan beri, Batı kamuoyundaki genel kanı bu yöndeydi. Ama aradan dört yıl geçip Büyük Savaş`ın sonuna gelindiğinde, dönemin sanayi ve teknoloji devi olan Britanya İmparatorluğu`nun ordusuna Çanakkale ve Kutü`l-Amare`de yaşatılmış ciddi mağlubiyetler, İran ve Kafkasya seferlerinde kazanılmış başarılar Osmanlı ordusunun artılar hanesine kaydedilmişti. Üstelik, Mondros Mütarekesi imzalanırken muharebe alanlarındaki mevcudiyetini yirmi altı muharip piyade tümeninde 900.000`i aşkın askerle koruyan ordunun önde gelen komutanları, Gazi Mustafa Kemal başta olmak üzere, Anadolu`nun savunulması için faal olarak hazırlığa başlamışlardı.
Osmanlı Devleti`nin geri yapısına rağmen, ordunun nasıl olup da böyle yüksek seviyede bir genel muharebe etkinliği geliştirebildiğini inceleyen bu kitap, Osmanlı ve Britanya ordularını karşı karşıya getiren dört önemli muharebe çevresinde bu sorunun cevabını arıyor: 1915`te Çanakkale, 1916`da Kutü`l-Amare, 1917`de Üçüncü Gazze-Birü`s-Sebi ve 1918`de Megiddo (Nablus) muharebeleri. Hâkim tarihçilik anlayışının aksine, başarının nedenlerini teşkilat yapısı, muharip lider kadrosu gibi iç unsurlarda arayan Edward J. Erickson`ın bu kitabı, içerdiği yeni açılımlarla Birinci Dünya Savaşı`na ve genel olarak askeri tarihe ilgi duyanların vazgeçemeyecekleri bir başvuru kaynağı olacak.