Sabri Esat Siyavuşgil (Haziran 1907, İstanbul - 6 Ekim 1968, İstanbul), Türk edebiyatında Yedi Meşaleciler olarak anılan Cumhuriyet Dönemi edebî topluluğun kurucularındandır ve şöhretinin baskın kimliğini oluşturan şairliğinin yanı sıra, inceleme ve çeviri gibi farklı türlerde eserler de üretmiş psikolog, yazar, mütercim, akademisyen (profesör doktor) ve ansiklopedisttir.
Sabri Esat Siyavuşgil duygusal ve düşünsel cephesini nazım ve nesir diliyle, edebiyat ve ilme aksettirmiş, eserlerinde günlük hayatın sahnelerini ekspresyonist (dışavurumcu) bir tarzda kaleme almıştır. Bununla birlikte psikoloji profesörlüğüne dek uzanan akademik kariyerinde edindiği bilimsel disiplini Türk kültür yaşamına kazandırdığı usta tercümeler ve folklorik araştırmalarla destekleyerek çok yönlü bir aydın kimliği sergilemiştir. Muhtelif türlerde 26’sı telif, 25’i tercüme olmak üzere toplamda tespit edilebilen 51 eser bırakmıştır.
Sabri Esat Siyavuşgil, Türkçeye ve Fransızcaya ustalık derecesinde hâkim olmakla ortaya koyduğu eserler ışığında devrinin “münevver kişi” imajını teşkil eden tüm vasıfları üzerinde toplayan, bugün hâlâ tetkik ve tahlil dilmeye şayan bir şahsiyettir.
Sabri Esat Siyavuşgil’in şairliğinin yanı sıra bilim adamı kimliğinin de etkisiyle, hem edebî hem de ilmî mahiyetiyle ortaya koyduğu toplamda 26 eser aşağıda listelenmiştir:
Sabri Esat Siyavuşgil’in ilk eseri, 1928 yılında yayımlanan ve Yedi Meşaleciler topluluğunun şairleri Sabri Esat Siyavuşgil, Ziya Osman Saba, Yaşar Nabi Nayır, Muammer Lütfi Bahşi, Vasfi Mahir Kocatürk, Cevdet Kudret Solok ve Kenan Hulusi Koray tarafından ortaklaşa çıkarılan Yedi Meşale’dir. Bu ilk eserden sonra Siyavuşgil’in kendi adıyla yayımladığı, tek telif şiir kitabı ise Odalar ve Sofalar (1933)’dır.
Sabri Esat Siyavuşgil’in telif eserler, edebî ve ilmî tercümeler, akademik ve kültürel yayınlar, ansiklopedi maddeleri ve ders kitaplarından oluşan oldukça geniş bir yelpazeye sahip çeşitlilikle tespiti yapılabilen 50’nin üzerinde eseri mevcuttur.
Sabri Esat Siyavuşgil’in, çoğu Odalar ve Sofalar’da olmak üzere, çeşitli yerlerde yayımlanan şiirleri aşağıda listelenmiştir:
Siyavuşgil’in şairlik kudretini derinden hissettiren en ünlü şiirlerinden 5 tanesi şöyledir:
Odalar ve Sofalar
Evler, bir nara benzer,
Nar tanesi, sofalar,
Akşam, yol gibi gezer;
Sükûn, su gibi odalar.
Odada bir pancurun
Sofadadır güneşi;
Camlarda yanan korun
Düşer içime eşi.
Odada yığın yığın
Gölgenin salkımları;
Sofada yalnızlığın
Duyulur adımları.
Oda, içinden duyar
Oluktan düşenleri;
Sofa, geceyi oyar,
Dinler merdivenleri.
Toplar odam kuş gibi
Sofamın lâflarını.
Birer bibloymuş gibi
Süsler boş raflarını.
Beni duvar boyunca
Bir kum gibi ufalar
Odam uyku dolunca
Uyumayan sofalar.
Yolculuk
Bir yaz günü odamda kaparken bavulumu,
Çekecek koltuğumun parmakları kolumu;
Her zamanki sesiyle bana “Otur” diyecek.
Bütün kış geceleri duyduğum laflarıyla,
Çıplak bir kadın gibi beyaz çarşaflarıyla,
Beni uyutmak için yatağım esneyecek.
Yolda, adımlarımı çağıracak geriye;
Aralık duran kapım, belki dönerim diye…
Penceremde buğudan bir damla yaş donacak.
Yürürken sağ omzuma hafif sesle ötüşüp
- Bir evden anlaşılmaz fısıltılarla düşüp -
Bembeyaz bir el gibi bir güvercin konacak.
Dudağımı gizlice çekerek dudağına,
Akşam gibi düşecek vagon basamağına
Garda beyaz, dumandan bir kadının bedeni…
Son kampana çalacak ve son düdük ötecek.
Mesafeler bir nokta hâlinde küçültecek
Kül rengi istasyonda mendil sallayan beni...
Akşam ve Develer
Böyle yalçın dağlarda sessiz dolaşanlar kim?
Köyler, ufka dizilen tozlanmış birer resim.
Yollar, köyleri saran eskimiş çerçeveler...
Sesler çıkmadan söner paslı çıngıraklarda,
Yassı tabanlarını sürükler bir kenarda;
Boynu kısa develer, boynu uzun develer...
Günle birlikte erir uyuklayan mor dağlar.
Ekilmemiş tarlalar, çalı bitiren bağlar,
Döker her kalbe kırık bir lambanın isini...
Adımlar derinleşir renklerin vedaında.
Bir dua okur gibi gezdirir dudağında,
Deveci türküsünü, yolcu sevgilisini...
Resimler ve Biblolar
Hepsi bir hikâyeden bahseder satır satır,
Duvarlarda dizilen resim çerçeveleri,
İnce boyunlarını tevekküle uzatır
Konsol üstünde çölün uydurma develeri.
Kâh bir kadın resmini sarar kuleli köyler,
Kıyafetsiz bir çoban sırıtır sinsi sinsi.
Bazan büyük babama doğru bir şarkı söyler.
Tahta kitarasıyle bir Japon gemicisi.
Bir köşede dururken dayım eli martinli,
İşkodra yadigârı dağ gibi gocuğuyle,
Talih bu ya! Yanında uzun saçlı bir Çinli,
Uzanıp afyon çeker ipince çubuğuyle.
Gül ağacından yapılmış kuğu gibi bir gemi,
Büyük annemi taşır odanın bir rafında.
Çerkez kıyafetiyle bazen amcazademi,
Bir gondol dolaştırır Venedik etrafında...
Bir bahar levhasının mutlak etrafı kıştır.
Bu odanın, sırrını yok mu bana anlatan?
Benim de, her nedense, yakama yapışmıştır,
Elinde yabasıyla kıpkırmızı bir şeytan!
Bıkmak
Sesin dudaklarımda fağfur bir Japon tası
Uzun saçların, bir yaz yağmurunun teması
Ellerin, semaverden akan çay kadar ılık...
Sesim odaya giren bir serçe kadar ürkek.
Ellerim, açık kalan panjuru gösterecek
Ve saçım, gözlerimin içi gibi karanlık.
Yağmur gibi doldursan odayı sözlerinle,
İçinden konuşacak aynalar gözlerinle
Ve gün avuçlarından kayan gümüş bir balık.
Bir koltuğa sinecek sıcaklığın derinden.
Girecek yaklaşınca başın, kirpiklerinden
Gözlerime ağaçlı bir yol gibi ayrılık.
Sabri Esat Siyavuşgil, 1927’de başlayıp 1933’te nihayete eren şairlik serüvende 120’yi aşkın şiir kaleme almıştır.
Sabri Esat Siyavuşgil’in şiirlerini topladığı tek kitabı Odalar ve Sofalar (1933) onun şair kimliğini tüm yönleriyle ortaya koymaktadır. Özellikle şiir kitabına da adını veren Odalar ve Sofalar şiiriyle Siyavuşgil, eleştirmenlerce “şiirde mekân ve eşya” temalı özgün estetik anlayışın başarılı bir temsilcisi olarak gösterilir.
Sabri Esat Siyavuşgil’in ilk şiiri 15 Ocak 1927’de Güneş dergisinde yayımlanan Yılbaşı Hediyesi’dir.
Sabri Esat Siyavuşgil’in şiir anlayışı, mensubu bulunduğu Yedi Meşale topluluğunun ilkesel görüşleriyle açıklanabilir. Bu bakımdan Siyavuşgil, “dünün aynı his ve fikirlerinin değiştirile değiştirile kendilerine sunulmasından bıkarak” şiirde sürekli bir yenilik, canlılık ve içtenlik arayışında olmuştur. Bu arayış içinde şiirde ekspresyonizm (dışavurumculuk) akımını benimsemiş ve duyguyu, bilinen temaları kalıp ifadelerle aktarmak yerine kişisel duyarlılığına ve ruh hâline ayna tutarak yansıtmıştır. Şiirde tema seçimini sembolizm (simgecilik) ve empresyonizm (izlenimcilik) unsurlarının söyleyişi üzerindeki etkisi şekillendirmiş; konularını “doğa, eşya, insan” üçgeni üzerine temellendirmiştir. Kelimelerin anlamsal çağrışımları kadar dizeler arasında görsel ve işitsel olarak da ahengini önemseyen şair, nazım biçimi olarak genellikle üçlü ve dörtlü bentlerle kurulmuş yapıları tercih etmiştir.
Sabri Esat Siyavuşgil’in şiirleri lirik türünün özelliklerini yansıtmaktadır. Şiirde sıradanlığı kırarak iç ve dış dünyaya açılan pencereleri yenilemiş, şiire yeni bir heyecan kazandırmıştır.
Sabri Esat Siyavuşgil’in, kendi ifadesiyle “bir ucu hakikatte, öbür ucu rüyada olan âlem” şeklinde nitelediği şiir anlayışında ortaya koyduğu yaklaşım Yedi Meşaleciler topluluğunun “canlılık, samimiyet ve yenilik” ilkeleri üzerine kuruludur.
Sabri Esat Siyavuşgil, şiirlerinde ritmik ölçüye de özen göstermektedir. Farklı nazım birimleriyle kaleme aldığı şiirlerinde genellikle hecenin on birli, on ikili, on üçlü ve on dörtlü ölçülerini kullanan şairin aşağıda sunulan “Öğle Üstü” adlı şiirinde ise bu ölçülerin tümüne birden yer verdiği görülmektedir.
Öğle Üstü
İçim beyaz rıhtıma bağlı bir çatanadır,
Beyaz martılar gibi uzak bir dumanadır
Dalgaların sırtında koşup gitme hevesi.
Düşer, beyaz gölgesi yatarken kuytulara
Bir altın yüzük gibi tunç bacası sulara;
Yükselir halatların uykudan gelen sesi.
İçim beyaz rıhtıma bağlı bir çatana…
Bir temmuz güneşinde esner kana kana
Uzun bir kumsal gibi beyaz kollarıyla
Direkleri havada çizer eğri hatlar;
Sularda yıldızlaşır mor nakaratlar
Apaçık pancorların ılık rüzgârıyla
İçim beyaz rıhtıma bağlı bir ça…
Şimdi içim eriyen renkli bir sırça
O beyaz çatananın sudaki eşi
Yayılır yarı kesik portakal gibi
İçime uyku gibi bir masal gibi
Bir tatlı şurup gibi temmuz güneşi
Siyavuşgil, şiirlerinde daha çok tam ve zengin uyak kullanmıştır. Fakat şiirlerinin kafiye örgüsünde düzenli bir birlikten söz edilemez. Özellikle üçlüklerle kurulu bentlerden oluşan şiirlerinde kafiye örgüsündeki çeşitlilik dikkat çekicidir. Aşağıda Siyavuşgil’in kafiye unsurunu kullanış biçimine örnek teşkil etmesi açısından birkaç şiirinden bazı parçalar verilmiştir.
Yatakhane ve Saatler
Beyaz perdeler gibi gerilince dört duvar,
Uzun koridorlarda boğulur bir canavar;
Kesik bir nabız gibi ses verir yatakhane
…
Ut
Uzun tellerinde gerilir sükût,
Düşen bir tüy gibi mızrap kederde,
Cevizden lâhdında uyuklar bir ut
Cumbaya yaslanmış geniş minderde
…
Mehdi’nin Kuyusu
Kim gelip dinlemişse için için çağlayan
Kuyunun sularını bir gizli elem duymuş.
Bu kuyu – kalplerini bir ümide bağlayan
Kaç yolcudan işittim- Mehdi’nin kuyusuymuş.
…
Sabri Esat Siyavuşgil 120’yi aşkın şiirinden 44’ünü Odalar ve Sofalar adını verdiği tek şiir kitabında toplamıştır. Bu eser, Muallim Ahmet Halit Kütüphanesi tarafından 1933’te neşredilmiştir. Siyavuşgil’in bu kitaba almadığı diğer şiirlerinin ilk yayın yerleri şu şekildedir:
Siyavuşgil’in tercüme eser sayısı 25 olup isimleri ve içerikleri şu şekildedir:
Sabri Esat Siyavuşgil, Cumhuriyet Dönemi Türk edebiyatı aydınları zümresine dâhildir. 1927 yılından vefatına değin kırk yılı aşkın bir zaman diliminde yazın hayatında yer almıştır.
Sabri Esat Siyavuşgil, 1952 yılında kaleme aldığı “Bugünkü Şiirimiz” adlı yazısında sanata bakışını kendi diliyle açıkça ifade etmektedir:
“Eskilerin şairane bir mevzu seçmek iptilası (tutkusu, alışkanlığı) şiirin ufuklarını daraltmıştı. Nihayet bu tıkanıklık o dereceye geldi ki, nesil ve mizaç farkları bile şairleri birbirinden ayıramaz oldu. Bütün şiir dünyaları aynı apartmanın daireleri gibi birbirine eş ve yakındı. Her birinde aynı ağaç, aynı çiçek, aynı kuş, aynı renk ve aynı kokuyu bulurdunuz. Bugünkü şiirin kapısında yasakçı göremezsiniz. Adına nebatat kitaplarında rast geldiğimiz ağacı, ismini marangoz aleti sandığımız kuşu, ‘ah minel aşk!’a yan bakan sevdayı, aşı boyayı ve sarımsak kokusunu, tûba ağacı, cennet kuşu, Leyle ve Mecnun fıkrası, erguvan rengi ve gül rayihası haysiyetiyle şiire yerleşmiş bulursunuz.”
Siyavuşgil bu sözleriyle sanata karşı empresyonizm (izlenimcilik) ve ekspresyonizm (dışavurumculuk) etkisiyle özgür ve yenilikçi bir yaklaşım sergiler.
Sabri Esat Siyavuşgil “sanat, sanat içindir” anlayışıyla hareket etmiştir ve şiirlerini sembolizm (simgecilik), empresyonizm (izlenimcilik) ve ekspresyonizm (dışavurumculuk) akımlarının ilkeleriyle beslemiştir.
Sabri Esat Siyavuşgil, çok yönlü bir münevverdir ve sanatçı kişiliğinin şekillenmesinde Fransız sembolizminin önde gelen isimlerinden Paul Verlaine, Charles Baudelaire, Stephane Mallarme gibi sanatçılara ilaveten Türk edebiyatının Ahmet Haşim, Cenap Şahabettin, Yahya Kemal Beyatlı gibi usta kalemleri etkili olmuştur.
Sabri Esat Siyavuşgil’in şiir anlayışındaki bazı ilkeler çeşitli yönlerden en başta Yedi Meşaleciler topluluğu üyelerinden Ziya Osman Saba, Yaşar Nabi Nayır, Cevdet Kudret Solok gibi isimlerde karşılık bulmuştur. Ayrıca Fransız sembolistlerin tesiriyle oluşturduğu estetik duyarlılığı da Cahit Sıtkı Tarancı, Ahmet Muhip Dıranas gibi şairlere sirayet etmiştir.
Sabri Esat Siyavuşgil, edebiyatımızda başta şiir türünde olmak üzere çeviri, tenkit ve kültür yazılarından müteşekkil eserleriyle, çok yönlülüğün numune bir şahsiyeti hâline gelmiştir. Özellikle empresyonist şiir diliyle oluşturduğu sanat anlayışıyla gerek dönemi gerekse kendinden sonraki kuşakları ziyadesiyle etkileyen özgün bir sanatçıdır.
Sabri Esat Siyavuşgil’in ilk şiirleri 1927 yılında Güneş ve Hayat dergilerinde yayımlanmıştır. Ardından 1928’de kendisinin 14 şiirle dâhil olduğu Yedi Meşale kitabı; çeşitli şiirlerinin yer aldığı Meşale, Muhit, Varlık dergileri; 1933’te yayımlanan tek şiir kitabı Odalar ve Sofalar, Siyavuşgil’in edebî eserlerinin yer aldığı mecralardır.
Sabri Esat Siyavuşgil eğitimde, bilimsel kurumlarda, kültürel ve idari görevlerde de birçok vazife üstlenmiştir. Aşağıda Siyavuşgil’in çalışma sahasına ait ünvanları, bağlı bulunduğu dernek, kurum ve üyeliklerin listesi verilmiştir:
Sabri Esat Siyavuşgil’in siyasî duruşu doğrudan bir parti üyeliği ya da sempatizanlık şeklinde değerlendirilemez. O, yaşadığı yıllar itibarıyla (1907-1968) birçok siyasal değişime tanıklık etmiş ve bu değişimleri sanatsal ve akademik üretiminin bir fonu olarak kullanmıştır. Siyavuşgil siyasete, kültürel modernleşme sürecinin sağlıklı yürütülebilmesi adına aracı gözüyle bakmıştır.
Sabri Esat Siyavuşgil’e dönemin Fransız hükûmeti tarafından 1945’te “Officier D’academie” (akademi subayı) ünvanı ve 1967’de L’egion D’honneur (şeref lejyonu) nişanı verilmiştir.
Sabri Esat Siyavuşgil’in dizeler arasına yayılmış etkileyici sözlerinden bazı örnekler şu şekildedir:
Sabri Esat Siyavuşgil İstanbul doğumlu olup annesi Neviye Yekta Hanım’dır.
Sabri Esat Siyavuşgil’in babası Ahmed Esat Bey’dir. Saray erkânından Siyavuş Paşa’nın soyuna mensuptur.
Sabri Esat Siyavuşgil İstanbul’da doğmuş, 6 yaşından 13 yaşına kadar ailesiyle Antalya’da yaşamıştır. Antalya, onun ruh dünyasını şekillendiren muhit olmuştur. Aynı dönemde çıkan 1. Dünya Savaşı onu derin bir hüzün ve tedirginlikle büyütmüş; bu savaşın ruhunda yarattığı etkiler, sanatındaki yalnızlık hissinin ve melankolik duyarlılığın besleyicisi olmuştur. Aile terbiyesiyle şekillenen mizacıysa, Siyavuşgil’in gözlemlerine felsefî derinlik kazandırmıştır.
Sabri Esat Siyavuşgil ilkokul eğitimine 6 yaşında Antalya’da Ambarlı Mektebi’ne başlamış, ailesiyle 13 yaşındayken İstanbul’a taşınmış ve orta öğrenimini burada, Kadıköy Sultanisi, Erkek Öğretmen Okulu ve İstiklal Lisesi’nde tamamlamıştır. Lise eğitiminin ardından yüksek öğrenimine Hukuk Fakültesi’ne başladıysa da bu fakülteyi tamamlamadan Fransa’ya, felsefe eğitimi alması için gönderilmiştir. 1932’de Lyon Üniversitesi’nden mezun olarak ülkeye dönen Siyavuşgil, önce Gazi Üniversitesi Pedagoji Enstitüsü’ne stajyer hoca olarak tayin edilmiş ardından 1933’te, ömrü boyunca sürdüreceği üniversite hocalığına atanmıştır.
Sabri Esat Siyavuşgil’in edebî kişiliğini şairlik ve çevirmenlik olmak üzere iki ana başlıkta incelemek mümkündür. Şair Siyavuşgil, Yedi Meşale topluluğuna yön veren baş isimlerden olarak “canlılık, içtenlik ve yenilik” ilkesiyle hareket eden ve şiirlerinde çevre betimlemelerini bireysel duygularla yorumlayan sembolist (simgeci), empresyonist (izlenimci) ve ekspresyonist (dışavurumcu) bir sanatçıdır. Çevirmen Siyavuşgil’se, Türkçe’yi büyük bir titizlikle kullanarak özellikle Fransız edebiyatı ve felsefesinin önemli eserlerini anlayışımıza sunan bir kültür elçisidir.
Sabri Esat Siyavuşgil Fransız ressam Janin Siyavuşgil ile evli olup hangi tarihte evlendiklerine dair bir bilgiye ulaşılamamıştır.
Sabri Esat Siyavuşgil’in çocuk sahibi olup olmadığı bilgisi mevcut değildir.
Sabri Esat Siyavuşgil mesane tümörü ameliyatı sonrasında oluşan komplikasyon sebebiyle 6 Ekim 1968’de, 61 yaşında vefat etmiştir.
Sabri Esat Siyavuşgil’in kabri Zincirlikuyu Mezarlığı’ndadır.
Sabri Esat Siyavuşgil’e dair çeşitli inceleme yazılarının yer aldığı bazı kitaplar şunlardır: