Tükendi
Gelince Haber VerBir dağın sessizliği, bir ırmağın akışı, bir şehrin taş kokulu sokaklarında saklı duran acılar… "Cudi'nin Gözyaşları", Mezopotamya'nın yüreğinden gelen bir ses.
Özal Ergin, bu kitapta Cizre'nin dar sokaklarından Cudi Dağı'nın zirvesine, Dicle'nin derin sularından Mezopotamya'nın kadim belleğine uzanan bir yolculuğa çıkarıyor okuru. Otuz iki şiirde örülen bu harita, yalnızca bir aşk hikayesi değil; aynı zamanda bir coğrafyanın ruhuyla kurulan derin bir bağın ifadesi.
Şair, kişisel acıyı evrensel bir dile çevirirken, Hallac-ı Mansur'un haykırışlarını, Mem u Zin'in sevdasını, Ahmed-i Hani'nin diliyle kendi hikayesini anlatıyor. Gözyaşları burada yalnızca bireysel bir acının değil, bir toprağın, bir tarihin ve bir belleğin tanıklığı.
"Seni seviyorum diyebilmek, ne kadar zor / Belki sen bilmeden sevmek kadar / Gözlerine değmeden gözlerim" diyen şair, yasak aşkın, tutsak duyguların ve sessiz bekleyişlerin dilini konuşuyor. Kelepçe, pranga, zindan gibi imgeler, özgürlük özlemiyle iç içe geçiyor. Kar, yağmur, gece ve yıldızlar, aşkın zamansız ve mekansız dilini oluşturuyor.
Ergin'in üslubu sade ama derin, samimi ama evrensel. Abartıdan uzak, doğrudan ve içten bir dille yazılmış bu şiirler, okuru kendi acısıyla yüzleştirirken, aynı zamanda bir avuç teselli de sunuyor.
"Cudi'nin Gözyaşları", Türkçe şiirde coğrafya ve kimlik arayışının en içten örneklerinden biri. Mezopotamya'nın sessiz çığlığını duymak, Dicle'nin akışında kendi gözyaşını aramak ve aşkın coğrafyasında kaybolmak isteyenler için vazgeçilmez bir kitap.
Çünkü bazen gözyaşları, bir dağın adını taşır. Bazen de bir dağ, bir coğrafyanın tüm acısını omuzlarında taşır.