Tanzimat edebiyatı, 1839 yılında ilan edilen Tanzimat Fermanı ile birlikte Osmanlı Devleti’nde başlayan toplumsal, siyasal ve kültürel yenileşme hareketlerinin edebiyata yansımasıdır. Bu dönem, edebiyatın yalnızca estetik bir uğraş olmaktan çıkıp “toplumu aydınlatma” misyonu üstlendiği ilk evre olarak kabul edilir. Tanzimat Fermanı, hukuk, eğitim, basın ve bireysel haklar alanında Batı’ya yönelim sürecini başlatmış; bu dönüşüm, doğrudan edebiyatın temalarına ve diline yansımıştır.
Tanzimat Dönemi, Osmanlı Devleti’nin modernleşme çabalarının en yoğun hissedildiği edebî evrelerden biridir. Bu dönem, sadece yeni türlerin ortaya çıktığı bir geçiş süreci değil, aynı zamanda düşünce biçiminde köklü bir değişimin başladığı dönemdir. Edebiyatın toplumsal işlev kazandığı, bireyin ve toplumun sesinin ilk kez aynı metinde duyulabildiği bir kırılma noktasıdır.
Tanzimat edebiyatı, Batı etkisiyle Türk yazınında modernleşmenin startını veren dönemdir; roman, hikâye ve tiyatro gibi türler ilk kez sahneye çıkar, İbrahim Şinasi ve Namık Kemal gibi öncüler edebiyatı toplumu bilinçlendirme aracı olarak kullanır. Ağır divan dilinin yerini daha sade bir Türkçe alma çabası görülür, “sanat toplum içindir” anlayışı öne çıkar ve özgürlük, vatan, adalet gibi temalar merkezde durur. Gazetecilik edebiyatla birleşir, şiirde toplumsal fayda ve vatan duygusu belirir, roman ve tiyatroda birey–toplum ve gelenek–modern çatışması işlenir. İlk dönem toplumsal idealleri savunurken ikinci dönem daha bireysel ve estetik kaygılar taşır; böylece Tanzimat, hem düşünce hem biçim açısından modern Türk edebiyatının temelini atar.
Birinci Tanzimat Dönemi (1860–1876), Osmanlı’da batılılaşma hareketinin edebî sahada sistemli biçimde hissedildiği ilk evredir. Şinasi’nin Tercüman-ı Ahval gazetesini çıkarmasıyla başlayan bu dönem, edebiyatın “toplumu eğitme” misyonunu üstlendiği bir aydınlanma projesi olarak görülür. Sanatçılar, eserlerini halkı bilgilendirmek, toplumsal bilinç uyandırmak ve reform sürecine katkıda bulunmak için kaleme almışlardır.
Birinci Tanzimat Dönemi’nde edebiyat, “sanat toplum içindir” anlayışıyla özgürlük, adalet, vatan ve eğitim gibi kavramları halka ulaştırma aracı haline gelir; Şinasi, Namık Kemal ve Ziya Paşa’nın gazeteleri bu düşünsel dönüşümün platformu olur. Halkın anlayacağı sade bir Türkçe hedeflenir, Divan şiirinin kalıpları korunurken içerik toplumsal mesajlara yönelir, tiyatro ahlaki-eğitici bir işlev üstlenir ve roman toplumu bilinçlendirme amacı taşır. Şinasi aklı ve sade dili, Namık Kemal vatan ve hürriyeti, Ziya Paşa toplumsal eleştiriyi, Ahmet Mithat Efendi ise halka yönelik öğretici romanları savunarak modern “yeni insan” ve “yeni toplum” fikrinin edebî temelini atar.
İkinci Tanzimat Dönemi (1876–1896), Osmanlı’da siyasal baskıların arttığı, özgürlük idealinin yerini bireysel içe dönüş ve estetik kaygılara bıraktığı bir dönemdir. I. Meşrutiyet’in kısa ömürlü olması, basın özgürlüğünün sınırlandırılması ve sürgünlerin artmasıyla birlikte sanatçılar toplumsal değil, bireysel ve duygusal temalara yönelmişlerdir. Bu evre, Tanzimat’ın düşünsel mirasını sürdüren ancak onu psikolojik derinlik ve biçimsel ustalıkla genişleten bir “olgunluk dönemi” olarak tanımlanır.
İki dönem, aynı modernleşme çizgisi içinde yer alsa da amaç, üslup, tema ve sanat anlayışı bakımından önemli farklılıklar gösterir. Her iki dönemin karşılaştırmasını aşağıdaki tabloda bulabilirsiniz:
| Kriter | Birinci Tanzimat Dönemi (1860–1876) Sanat toplum içindir | İkinci Tanzimat Dönemi (1876–1896) Sanat sanat içindir |
|---|---|---|
| Sanat Anlayışı | Sanat toplum içindir. Edebiyatın görevi halkı bilinçlendirmektir. | Sanat sanat içindir. Edebiyat bir estetik ifade alanıdır. |
| Temalar | Özgürlük, adalet, vatan, eşitlik, eğitim, ilerleme gibi toplumsal ve ideolojik konular. | Aşk, ölüm, kader, yalnızlık, hayal–hakikat çatışması, bireysel acı gibi bireysel ve duygusal temalar. |
| Toplumsal Rol | Edebiyat bir “reform aracı” olarak görülür; halka doğru yönelim vardır. | Edebiyat kişisel bir sığınak haline gelir; bireye doğru yönelim vardır. |
| Dil ve Üslup | Sadeleşme hedeflenir; halkın anlayacağı bir Türkçe tercih edilir. | Dilde süs ve estetik öne çıkar; Fransızca etkisi artar, uzun cümleler ve şiirsel anlatım yaygındır. |
| Şiir Anlayışı | Toplumsal mesajlar taşır; vatan ve hürriyet temaları işlenir. | Romantik, bireysel ve felsefi temalar öne çıkar. |
| Roman Anlayışı | Toplumsal fayda ve ahlaki ders ön plandadır. | Bireyin iç çatışmaları ve psikolojik gerçeklik öne çıkar. |
| Tiyatro | Eğitici ve toplumsal niteliktedir; halkı bilinçlendirmeyi hedefler. | Bireysel trajediler ve duygusal temalar ön plandadır. |
| Yazar Profili | Aydınlanmacı, toplumcu, öğretici bir yazar profili hâkimdir. | Melankolik, estetikçi, birey merkezli bir yazar profili hâkimdir. |
| Felsefi Arka Plan | Aklın ve ilerlemenin gücüne inanılır. | İnsan ruhunun karmaşıklığı ve duygusal derinlik öne çıkar. |
Tanzimat Dönemi, Türk edebiyatında tür çeşitliliğinin patladığı ve Batı etkisiyle köklü değişimlerin yaşandığı bir evredir; şiirde divan geleneği biçim olarak sürerken içerik toplumsal faydaya yönelir ve ikinci dönemde bireysel-felsefi boyutlar güç kazanır. Roman ilk kez bu dönemde ortaya çıkar, Namık Kemal’le ideolojik bir yön kazanır ve ikinci kuşakta realizm etkisiyle bireyin iç dünyası öne çıkar. Tiyatro toplumu eğitmenin aracı olarak doğar, Şair Evlenmesi ve Vatan Yahut Silistre gibi eserlerle toplumsal-ulusal duyguları sahneye taşır, sonraki dönemde duygusal-felsefi yapıya evrilir. Hikâye ise Ahmet Mithat’ın öğretici metinleriyle yaygınlaşır ve Samipaşazade Sezai ile psikolojik derinlik, gerçekçilik ve modern öykü tekniğine yaklaşır. Böylece Tanzimat, şiir, roman, tiyatro ve hikâye türlerinde hem içerik hem biçim açısından modern Türk edebiyatının temelini atar.
Tanzimat şiiri, Osmanlı’da yüzyıllar boyunca hüküm süren Divan şiiri geleneğinin çözülmeye başladığı ve yerini Batı etkili yeni bir anlayışa bıraktığı dönemin ürünüdür. Bu şiir anlayışı, duygu aktarımından çok fikir ve toplumsal bilinç oluşturmayı amaçlayan bir edebiyata dönüşmüştür. Şinasi’nin başlattığı “toplum için sanat” anlayışı, Namık Kemal’in vatan ve hürriyet temalarıyla güç kazanmış; aşk ve doğa yerine özgürlük, adalet, hak ve millet sevgisi gibi konular öne çıkmıştır. Dil sadeleşmeye çalışmış, Arapça-Farsça tamlamalar azaltılmış, düşünce bütünlüğü beyit bütünlüğünün yerini almıştır. Birinci kuşak (Şinasi, Namık Kemal, Ziya Paşa) toplumsal faydayı ve adaleti işlerken, ikinci kuşak (Abdülhak Hamit Tarhan, Recaizade Mahmut Ekrem) bireysel ve felsefi derinliğe yönelmiştir. Fransız romantizminin (Victor Hugo, Lamartine, Musset) etkisiyle insan ruhu, doğa ve duygusal yoğunluk şiire yeni bir estetik boyut kazandırmıştır.
Tanzimat romanı, Batı etkisiyle Türk edebiyatına giren ilk modern anlatı türüdür ve toplumu eğitme, ahlakı geliştirme, bireyi bilinçlendirme amacı taşır. Şemsettin Sami’nin Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat adlı eseriyle başlayan bu tür, Namık Kemal’in İntibah ve Cezmi romanlarında toplumsal sorumluluk bilinciyle şekillenmiştir. Aile, yanlış batılılaşma, kadın hakları ve ahlaki yozlaşma gibi konular öne çıkar; karakterler çoğunlukla iyi-kötü karşıtlığına dayanır. Dil sadeleşmeye çalışsa da genellikle süslü ve uzun cümleler kullanılmış, yalnızca Ahmet Mithat sade üslubuyla halka ulaşabilmiştir. Didaktik anlatıcı ve öğüt verici sonlar dikkat çeker. Fransız romantizmi (V. Hugo, Alexandre Dumas, Honore de Balzac) ve realizminin etkisiyle gelişen Tanzimat romanı, Osmanlı toplumunun modernleşme sürecindeki kimlik arayışını yansıtan ilk büyük edebî dönüşüm olmuştur.
Romanla paralel gelişen hikâye türü edebiyatta modern kısa öykünün ilk adımlarını atmış, özellikle Ahmet Mithat Efendi’nin Letaif-i Rivayat’ı ile yaygınlık kazanmıştır. Didaktik bir yapıya sahip olan bu hikâyelerde yazar, toplumu eğitme ve ahlaki bilinç oluşturma amacıyla okuyucuya doğrudan seslenir. Konular çoğunlukla günlük yaşam, aile yapısı, yanlış batılılaşma, kadınların konumu ve sınıf çatışması etrafında şekillenir; karşıt karakter tipleri sık görülür. Dil sadeleşmeye çalışsa da açıklayıcı, uzun cümleler hâkimdir; anlatıcı ise her şeyi bilen, olaylara müdahale eden “öğretici” bir konumdadır. Böylece Tanzimat döneminde hikâye, hem eğlence hem toplumsal ders verme işlevi taşıyan bir tür olarak modern Türk edebiyatının temelini oluşturur.
Tanzimat tiyatrosu Karagöz, orta oyunu ve meddah gibi geleneksel sahne formlarından modern, Batı etkili bir yapıya geçişi temsil eder; sahne ilk kez toplumsal düşüncenin ve ahlaki eğitimin kürsüsü hâline gelir. Bu dönemde tiyatro, halkı bilinçlendirmek, yanlış toplumsal alışkanlıkları sorgulamak ve ahlaki değerleri pekiştirmek için kullanılmış; aile, evlilik, eğitim, kadınların konumu, özgürlük ve vatan sevgisi gibi konular öne çıkmıştır. Dil sade ve anlaşılır tutulmuş, iyi-kötü karşıtlığı belirgin şekilde işlenmiş, sahnede doğrudan mesaj veren eğitici bir yapı benimsenmiştir. Fransız klasik tiyatrosunun etkisiyle üç birlik kuralına uyulmuş, sahne yapısı batılı formu takip etmiştir. Şinasi’nin Şair Evlenmesi ile başlayan süreç, Namık Kemal’in Vatan Yahut Silistre’siyle politik-toplumsal zirveye ulaşmış; Ahmet Vefik Paşa çevirileriyle Batı tiyatrosunu tanıtmış, Ahmet Mithat halk için didaktik oyunlar yazmış, Abdülhak Hâmid ise tiyatroyu felsefi ve trajik boyuta taşımıştır. Birinci dönemde tiyatro toplumsal eğitim amacı taşırken, ikinci dönemde bireysel duygular ve sanatsal derinlik güçlenmiştir; böylece Tanzimat tiyatrosu, hem düşünce hem estetik açıdan modern Türk sahnesinin temelini atmıştır.
Tanzimat Dönemi, Türk edebiyatında modernleşme düşüncesini sanatla birleştiren ilk kuşağın sahneye çıktığı dönemdir. Bu dönemin yazar ve şairleri, Batı edebiyatının biçimsel yeniliklerini Osmanlı toplumsal yapısıyla harmanlayarak yeni bir edebî kimlik oluşturmuşlardır. Şinasi, Namık Kemal, Ziya Paşa gibi öncü isimler edebiyatı bir toplumsal aydınlanma aracı olarak kullanırken; Recaizade Mahmud Ekrem, Abdülhak Hâmid Tarhan ve Samipaşazade Sezai gibi ikinci kuşak sanatçılar, bireyin iç dünyasına ve estetik arayışlara yönelmiştir. Bu sanatçılar hem dili sadeleştirmiş hem de düşünceyi sanatın merkezine taşımıştır.
Birinci Tanzimat Dönemi (1860–1876) yazarları ve eserleri şöyledir:
Şinasi (1826–1871)
Namık Kemal (1840–1888)
Ziya Paşa (1825–1880)
Ahmet Mithat Efendi (1844–1912)
Şemsettin Sami (1850–1904)
Birinci Tanzimat Dönemi yazarları, Osmanlı toplumunu Batı’nın düşünce sistemine tanıtarak toplumsal dönüşümün entelektüel zeminini hazırlamışlardır. Gazetecilik, roman, tiyatro ve şiir gibi türleri toplumsal reformun hizmetine sunmuş; halkın anlayacağı bir dilde yazma çabasıyla modern Türk edebiyatının başlangıç çizgisini belirlemişlerdir.
İkinci Tanzimat Dönemi (1876–1896) yazarları ve eserleri şöyledir:
Recaizade Mahmud Ekrem (1847–1914)
Abdülhak Hamid Tarhan (1852-1937)
Samipaşazade Sezai (1859 -1936)
Nabizade Nâzım (1862–1893)
Ahmet Vefik Paşa (1823–1891)
İkinci Tanzimat sanatçıları, birinci kuşağın fikir ve idealizmini sürdürmekle birlikte, edebiyatı bireyin içsel dünyasına, estetik beğeniye ve sanatsal olgunluğa taşımışlardır. Bu dönem, realizm ve psikolojik gözlemin yerleştiği, dilde incelik ve duyguda derinliğin benimsendiği bir dönemdir. Böylece Tanzimat edebiyatı, toplumsal misyonun ötesine geçerek insanı merkezine alan modern edebiyat anlayışına ulaşmıştır.
Tanzimat edebiyatı, Osmanlı Devleti’nin modernleşme arayışının kültürel alandaki en belirgin yansımasıdır. Bu dönüşümün başlangıç noktası, 1839’da ilan edilen Tanzimat Fermanı’dır. Tanzimat Fermanı Osmanlı düşünce sisteminde akıl, birey ve hukuk kavramlarının yerleşmesini sağlayan bir zihniyet devrimidir. Ferman; can güvenliği, mülkiyet hakkı ve eşit vatandaşlık ilkelerini tanıyarak, edebiyatın da besleneceği yeni bir toplumsal düzenin kapısını açmıştır.
Tanzimat’ın getirdiği bu yenilenme, kısa süre sonra Islahat Fermanı (1856) ile daha geniş bir kapsama ulaşmış Batı’daki özgürlük ve adalet düşünceleri Osmanlı aydınının temel ilham kaynaklarından biri haline gelmiştir. Bu dönemde Fransa merkezli düşünce akımları —özellikle pozitivizm, liberalizm ve romantizm— edebiyatın diline, üslubuna ve temalarına yansımıştır.
Tanzimat Dönemi (1839–1876), Osmanlı İmparatorluğu’nun hem siyasal hem toplumsal olarak köklü bir dönüşüm geçirdiği bir dönemdir. Bu dönemde üç padişah hüküm sürmüştür: Sultan Abdülmecid, Sultan Abdülaziz ve II. Abdülhamid. Her biri, modernleşme sürecine farklı katkılarda bulunmuş, reformların biçimini ve hızını belirlemiştir.
Sultan Abdülmecid (1839–1861) döneminde 3 Kasım 1839’da ilan edilen Tanzimat Fermanı (Gülhane Hatt-ı Hümayunu), Osmanlı’nın Batı tarzı modernleşme sürecini resmen başlatmıştır. Bu fermanla can, mal ve namus güvenliği, vergi adaleti ve mahkemelerde eşit yargılanma ilkeleri kabul edilmiş, eğitim alanında önemli reformlar yapılarak Darülfünun’un temelleri atılmıştır. Avrupa ile diplomatik ilişkiler güçlenmiş, Batı dillerinden yapılan çeviriler artmıştır. Aynı dönemde Şinasi, Namık Kemal ve Ziya Paşa gibi aydınlar yetişmiş; böylece düşünce temelli, toplumsal sorumluluk bilinci taşıyan modern edebiyatın ilk adımları atılmıştır.
Sultan Abdülaziz döneminde Tanzimat reformları sürdürülmüş ancak uygulamalarda giderek daha merkeziyetçi ve otoriter bir yönetim anlayışı ortaya çıkmıştır. Islahat Fermanı’nın (1856) eşitlik prensipleri ve Avrupa ile yakınlaşma politikaları devam ederken, özellikle Fransa ve İngiltere’ye yapılan diplomatik geziler Osmanlı bürokrasisinin modernleşme vizyonunu derinleştirmiştir. Bu süreçte donanmanın güçlendirilmesi, demiryollarının inşası ve eğitim alanında yenilikler gibi somut modernleşme adımları hayata geçirilmiştir. Edebiyatta ise Ahmet Mithat Efendi’nin halkı bilinçlendirme gayesi ve Namık Kemal’in vatan temalı eserleri, toplumun dönüşüm arzusunu ve yeni kimlik arayışını yansıtmıştır.
II. Abdülhamid dönemi (1876–1909), Tanzimat’la başlayan modernleşmenin özellikle eğitim ve idari kurumlarda kalıcı hâle geldiği bir süreçtir. 1876’da I. Meşrutiyet’i ilan ederek Kanun-i Esasi’yi yürürlüğe koymuş, ancak kısa süre sonra meclisi kapatarak yönetimi merkezileştirmiştir. Bu dönemde rüştiye ve idadilerin açılmasıyla eğitim yaygınlaşmış, telgraf ve demiryolu hatları genişlemiştir. Edebiyatta ise Recaizade Mahmud Ekrem, Abdülhak Hâmid Tarhan ve Samipaşazade Sezai gibi ikinci kuşak Tanzimat sanatçıları öne çıkmış; bireysel, estetik ve psikolojik temaların güçlendiği modern bir edebî anlayış gelişmiştir.
Tanzimat Dönemi padişahları, Osmanlı’nın geleneksel yapısını korurken Batı uygarlığıyla bütünleşme çabasının farklı yüzlerini temsil eder. Abdülmecid dönemi reformların ilanı, Abdülaziz dönemi uygulama ve gözlem, II. Abdülhamid dönemi ise kurumsallaşma ve kontrol evresi olmuştur. Bu üçlü süreç, hem Osmanlı devlet yapısını hem de Türk edebiyatının modernleşme çizgisini şekillendirmiştir.
Tanzimat Dönemi edebiyatı, Osmanlı’nın Batı karşısındaki yeniden yapılanma sürecinin kültürel aynası olarak ortaya çıkmış, 1839 Tanzimat Fermanı’yla başlayan reformların toplumsal, düşünsel ve sanatsal yansımalarını taşımıştır. Batı ile doğrudan temas kuran Osmanlı aydınları, Fransız romantizmi, realizmi ve pozitivizminden etkilenerek “sanat toplum içindir” anlayışını benimsemiş; özgürlük, adalet, vatan ve medeniyet kavramlarını edebiyatın merkezine yerleştirmiştir. Eğitim reformlarıyla laik okullar açılmış, modern bilimler ve yabancı dillerin öğretilmesiyle yeni bir aydın tipi doğmuş; bu kesim, gazete ve roman aracılığıyla toplumu bilinçlendirmeyi görev edinmiştir. Şehirleşme, yeni bürokrasi ve kadınların kamusal alanda görünür hâle gelmesi, edebiyata toplumsal çeşitlilik ve birey-toplum temalarını kazandırmıştır. Tercüman-ı Ahval ve Tasvir-i Efkâr gibi gazeteler, düşünce özgürlüğünün ve edebiyatın taşıyıcısı olurken, sansür baskısı ironik ve dolaylı anlatım gibi yeni üslupların doğmasına yol açmıştır. Sonuç olarak Tanzimat edebiyatı, modernleşen bir imparatorluğun hem toplumsal bilincini hem de aydın kimliğini inşa eden dönüm noktası olmuştur.
Tanzimat edebiyatı, özgürlük, eşitlik, vatan, adalet ve toplumsal sorumluluk kavramlarıyla modern vatandaşlık bilincini şekillendirmeyi amaçlamış; Osmanlı’nın modernleşme sürecinde hem kültürel hem toplumsal dönüşümün taşıyıcısı olmuştur. İşlenen konuları şöyle maddelemek mümkündür:
Tanzimat şiiri, Divan şiirinin soyut ve bireysel estetik dünyasından ayrılarak toplumsal bilinci önceleyen, özgürlük, eşitlik ve adalet kavramlarını şiirin merkezine taşıyan modern bir dönüşüm dönemidir. Bu yeni anlayışta şiir, yalnızca duygu anlatma alanı olmaktan çıkmış; kamu yararı, ahlak ve akıl ekseninde toplumu bilinçlendiren bir araç haline gelmiştir. Tanzimat şiirinin başlıca temaları ve Divan şiirinden farkları:
Tanzimat roman ve hikâyelerindeki başlıca temalar şöyledir:
Divan Edebiyatı ile Tanzimat Edebiyatı arasındaki temel farkları şöyle listelemek mümkündür:
Dil ve Üslup
Temalar ve Dünya Görüşü
Sanat Anlayışı
Biçim ve Türler
İnsan Anlayışı
Divan edebiyatı imparatorluk kültürünün soyut ve estetik dünyasını temsil ederken, Tanzimat edebiyatı modern ulus bilincini, toplumsal sorumluluğu ve bireyin haklarını merkeze alarak Türk edebiyatında düşünsel bir devrim yaratmıştır.
Tanzimat Edebiyatı, Türk edebiyatının modernleşme sürecinin başlangıç noktası olarak sonraki bütün edebî hareketleri derinden etkilemiştir. Bu dönemle birlikte edebiyat, Divan geleneğinden koparak Batı’ya yönelmiş; roman, hikâye, tiyatro ve eleştiri gibi türler yerleşmiş, birey, toplum ve dil bilinci modern bir çerçeveye kavuşmuştur. Tanzimat sanatçıları hem biçimde hem düşüncede yenilikçi bir zemin oluşturarak Servet-i Fünun ve Millî Edebiyat dönemlerinin teorik ve estetik temellerini atmıştır.
Servet-i Fünun edebiyatı, Tanzimat’ın ikinci kuşağının bireysel duyarlılık ve estetik arayışını miras almış; Recaizade Mahmud Ekrem ve Abdülhak Hâmid’in açtığı estetik kapı Tevfik Fikret ve Cenap Şahabettin tarafından geliştirilmiştir. Tanzimat sonunda belirginleşen realizm ve psikolojik derinlik, Halit Ziya Uşaklıgil ve Mehmet Rauf’un romanlarında olgunlaşmıştır. Böylece Tanzimat, Servet-i Fünun’a hem biçimsel özgürlük hem birey merkezli sanat anlayışını aktarmıştır.
Millî Edebiyat ise Tanzimat’ın sade dil, halkla bütünleşme ve ulusal bilinç fikrini devralmıştır. Şinasi’nin dil reformu, Ahmet Mithat’ın halk diliyle yazma tavrı ve Namık Kemal’in vatan-millet temaları, Ömer Seyfettin, Ziya Gökalp ve Mehmet Emin Yurdakul gibi isimlerin millîleşme hedefinin temel dayanakları olmuştur. Tanzimat’ın basın ve eğitim reformlarıyla oluşan okuryazar kitle de Millî Edebiyat’ın geniş tabana yayılmasını kolaylaştırmıştır.
Sonuç olarak Tanzimat Edebiyatı, Türk edebiyatının modernleşme zincirinin ilk ve belirleyici halkasıdır; Servet-i Fünun’da estetik mükemmelliğe, Millî Edebiyat’ta ise millî kimlik ve toplumsal göreve dönüşen fikirleri doğurarak Cumhuriyet dönemine uzanan güçlü bir kültürel süreklilik yaratmıştır.
Tanzimat Dönemi Edebiyatı, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan modernleşme sürecinde kültürel devrimin başlangıç halkasıdır; edebiyat ilk kez yalnızca estetik bir uğraş olmaktan çıkıp toplumu dönüştürme, bilinçlendirme ve çağdaş dünyaya açma işlevi üstlenir. Bu dönemde Şinasi’nin akıl, bilim ve ilerlemeyi merkeze alan yaklaşımıyla Aydınlanma fikri edebiyata taşınır; Namık Kemal’in özgürlük, adalet ve vatan kavramları modern vatandaşlık bilincinin zihinsel temelini oluşturur. “Osmanlı tebaası”ndan “millet” fikrine geçiş bu dönemde edebî zeminde şekillenir; vatan ve millet kavramları ilk kez duygusal, düşünsel ve politik bir anlam kazanarak Cumhuriyet’in ulusal kimlik inşasına giden yolu hazırlar. Aynı zamanda eğitim reformları, gazete ve matbaa kültürünün yayılmasıyla edebiyat geniş kitlelere ulaşır; Şinasi’nin Tercüman-ı Ahval’i ve Ahmet Mithat’ın halkı eğiten romanları sayesinde edebiyat kamusal bir okul, toplum mühendisliğinin en etkili araçlarından biri hâline gelir. Kısacası Tanzimat edebiyatı, modern birey, ulusal kimlik, toplumsal bilinç ve sade dil ideallerinin temellerini atan; Türk kültür tarihinde kırılma yaratan kurucu bir dönüm noktasıdır.
Tanzimat Fermanı (Gülhane Hatt-ı Hümayunu, 1839), Osmanlı İmparatorluğu’nda hukuk, yönetim ve toplumsal düzenin modernleştirilmesini hedefleyen temel belgedir. Maddeler, adalet, güvenlik, vergi ve askerlik alanlarında eşitlik ilkesine dayanır:
Bu maddeler, modern hukuk ve vatandaşlık kavramının Osmanlı’da doğuşunu simgeler.
Tanzimat edebiyatında şiirin biçimsel yapısı da dönüşüm geçirmiştir. Bu dönemde aruz ölçüsü korunmuş, fakat hece ölçüsü ilk kez ciddiyetle tartışılmaya başlanmıştır.
Tanzimat hikâyeleri, Osmanlı toplumunun dönüşümünü adalet, eşitlik ve özgürlük kavramları üzerinden işler. Yazarlar edebiyatı, halkı bilinçlendiren bir araç olarak görmüşlerdir.
Bu temalar, Tanzimat hikâyesini yalnızca bir edebi tür değil, sosyal reformun sözcüsü haline getirmiştir.