Mısır Sorunu, 19. yüzyılda Osmanlı Devleti ile Kavalalı Mehmet Ali Paşa arasında yaşanan siyasi ve askerî bir krizdir. Mehmet Ali Paşa isyanı, Osmanlı’ya verdiği destek karşılığında vaat edilen valiliklerin kendisine verilmemesi üzerine başlamış; oğlu İbrahim Paşa komutasındaki Mısır ordusu Suriye’den Anadolu içlerine kadar ilerlemiştir. Bu gelişmeler, Mısır meselesini sadece bir iç isyan olmaktan çıkararak İngiltere, Fransa ve Rusya gibi büyük güçlerin müdahil olduğu uluslararası bir meseleye dönüştürmüştür.
Kısa vadede Osmanlı ordusu ağır yenilgiler almış, donanmasını kaybetmiş ve başkenti tehdit altında kalmıştır. Bu durum, devletin reform sürecini hızlandırmış ve 1839’da Tanzimat Fermanı’nın ilan edilmesine zemin hazırlamıştır. Uzun vadede ise Mısır, özerk bir yapı kazanmış; Osmanlı Devleti ise Avrupa devletlerine daha fazla bağımlı hâle gelmiş, merkezîleşme çabaları ise yeni toplumsal gerginlikleri beraberinde getirmiştir.
Kavalalı Mehmet Ali Paşa isyanı, Osmanlı’nın iç yapısındaki kırılganlıkları gözler önüne sermekle kalmamış, modernleşme sürecinde yön değişikliğine neden olmuştur. Mısır meselesi, geleceğe; merkezî otoriteyi tehdit eden bir yapının, dış müdahalelerle nasıl büyük bir devlet krizine dönüşebileceğini gösteren çarpıcı bir örnek bırakmıştır.
Mısır Sorunu, 19. yüzyılda Osmanlı Devleti ile Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa arasında yaşanan siyasi ve askerî krizdir. Mehmed Ali Paşa, Mısır’da uyguladığı reformlarla bölgeyi güçlendirmiş, zamanla Osmanlı’dan bağımsız hareket etmeye başlamıştır.
Osmanlı’nın verdiği bazı sözlerin tutulmaması ve Mehmed Ali Paşa’nın yeni eyaletler istemesi, onu isyana sürüklemiş; oğlu İbrahim Paşa komutasındaki Mısır ordusu, Suriye ve Anadolu’yu işgal etmiştir. Bu gelişmeler sadece Osmanlı’yı değil, İngiltere, Fransa ve Rusya gibi büyük güçleri de sürece dâhil etmiş, Mısır Sorunu uluslararası bir mesele hâline gelmiştir.
Mısır Sorunu, Osmanlı Devleti’nin modernleşme sürecini ve Avrupa ile ilişkilerini doğrudan etkileyen bir dönüm noktasıdır. Bu kriz, yalnızca Mehmed Ali Paşa’nın isyanı değil, aynı zamanda Osmanlı’nın iç reformlara yönelmesini ve dış politikada Avrupa devletlerinin desteğini aramasını zorunlu kılmıştır.
Sorun, Tanzimat Fermanı’nın ilanı gibi büyük reformların hızlanmasına neden olmuş, Osmanlı’yı Batı’ya yönelten değişimin tetikleyicisi olmuştur. Ayrıca İngiltere, Fransa, Rusya ve Avusturya’nın sürece dâhil olmasıyla mesele bir iç kriz olmaktan çıkıp uluslararası bir denge oyununa dönüşmüştür.
Mısır Sorunu, esas olarak 1831 ile 1841 yılları arasında yaşanmıştır. Kriz, Mehmed Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa’yı Suriye’ye göndermesiyle başlamış, 1833 Kütahya Antlaşması ve 1839’daki Nizip Savaşı ile tırmanmıştır. Süreç, 1840’ta imzalanan Londra Antlaşması ile sonrasındaki gelişmeler neticesinde 24 Mayıs 1841’de yayımlanan fermanla sona ermiştir.
Bu on yıllık dönem, Osmanlı Devleti'nin iç ve dış politikasında köklü değişimlerin yaşandığı bir zaman dilimidir.
Mısır Sorunu, ağırlıklı olarak Mısır, Suriye, Filistin, Lübnan ve Anadolu’nun güney bölgelerinde meydana gelmiştir. Mehmed Ali Paşa’nın ordusu önce Suriye ve Filistin topraklarını işgal etmiş, ardından Konya’ya kadar ilerleyerek Anadolu’nun içlerine ulaşmıştır.
Ayrıca mesele, Osmanlı başkenti İstanbul’u da siyasi olarak tehdit etmiş, dolayısıyla Osmanlı İmparatorluğu'nun merkezi ve çevresini etkileyen geniş çaplı bir krize dönüşmüştür.
Mısır Sorunu’nun temelinde, Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın güçlenmesi ve Osmanlı Devleti’nden beklediği valiliklerin verilmemesi yatmaktadır. Ayrıca Osmanlı’nın zayıflayan merkezi otoritesi, Mehmed Ali Paşa’nın bölgesel bir güç olarak öne çıkmasını kolaylaştırmıştır. Kendi reformlarıyla Mısır’ı modernleştiren Paşa, bu gücünü kullanarak bağımsız hareket etmeye başlamış, bu da isyana ve krize giden sürecin önünü açmıştır.
Mısır Sorunu, sadece Osmanlı ile Mehmed Ali Paşa arasında değil; aynı zamanda büyük Avrupa devletlerinin çıkar çatışmalarının merkezinde şekillenmiştir. Özellikle İngiltere ve Fransa, bu meselede belirleyici roller üstlenmiştir:
İngiltere:
Fransa:
Bu iki büyük güç arasındaki rekabet, Mısır Sorunu’nun uluslararası bir mesele hâline gelmesine ve Osmanlı’nın dış politikada denge arayışına yönelmesine neden olmuştur.
Mısır Sorunu’nun gelişiminde hem Osmanlı içinden hem de Avrupa’dan birçok önemli isim etkili olmuştur. İşte bu süreçte öne çıkan figürler:
Mısır Sorunu’nun temelinde, hem Mehmed Ali Paşa’nın hem Osmanlı Devleti’nin farklı siyasi hedefleri bulunuyordu. Mehmed Ali Paşa, sadece Mısır’ı değil, aynı zamanda Suriye, Filistin ve Adana gibi stratejik bölgeleri de denetimi altına almak ve hanedanına kalıcı bir yönetim alanı oluşturmak istiyordu. Kendisini geleneksel bir vali olarak değil, bağımsız bir lider gibi gören Mehmed Ali, Osmanlı merkezinden uzaklaşarak güçlü bir devlet inşa etmeyi amaçlamıştır.
Osmanlı Devleti açısından ise en büyük hedef, merkezî otoriteyi korumak ve Mehmed Ali Paşa’nın genişleme çabalarını durdurmaktı. Devlet, bu kriz sürecinde Avrupa’nın desteğini alarak kendi bütünlüğünü muhafaza etmeye çalıştı. Aynı zamanda bu dönemde başlayan reform hareketlerinin devam ettirilebilmesi de Mısır üzerindeki kontrolün sürmesine bağlıydı. Bu nedenle hem iç istikrarı sağlamak hem de dış müdahaleleri sınırlamak, Osmanlı yönetimi için öncelikli hedefler arasında yer almıştır.
Mısır Sorunu, Mehmed Ali Paşa’nın uyguladığı reform politikalarının yönünü belirleyen temel etkenlerden biri olmuştur. Paşa, Osmanlı merkezinden giderek kopan bir yönetim anlayışıyla hareket etmiş; idarî, askerî ve malî alanda bağımsız bir devlet yapısı inşa etmeye çalışmıştır. Bu süreçte katı uygulamalar Mısır halkı üzerinde ciddi baskılar oluşturmuştur. Ayrıca, yeni fethedilen Suriye ve Filistin gibi bölgelerde aynı sistemin uygulanması, yerel halkın tepkisini artırmış ve Mısır yönetimine karşı hoşnutsuzlukların doğmasına yol açmıştır.
Mısır’daki merkezîleşme çabaları, Mehmed Ali Paşa’nın kendi hanedanını kurma hedefiyle birleşince iç politikada baskıcı ve tek yönlü bir yapı ortaya çıkmıştır. Bu durum, kısa vadede düzen sağlasa da uzun vadede halk desteğinin zayıflamasına neden olmuştur. Mısır’ın iç politikası, giderek Mehmed Ali Paşa’nın kişisel iktidarını korumaya yönelik adımların gölgesinde şekillenmiştir.
Mısır Sorunu’nun yaşandığı dönemde hem Osmanlı Devleti hem de Mehmed Ali Paşa cephesi ciddi zorluklarla karşı karşıya kalmıştır. Osmanlı Devleti açısından en büyük sorun, askerî başarısızlıkların artması ve Mehmed Ali Paşa’nın ordusunun Konya’ya kadar ilerlemesidir. Bu ilerleme, başkenti tehdit eder hâle gelmiş ve devletin otoritesini zayıflatmıştır. Ayrıca, donanmanın Mısır’ın eline geçmesi gibi büyük krizler, devlet içindeki güven kaybını derinleştirmiştir.
Mehmed Ali Paşa ise, işgal ettiği bölgelerde yaptığı baskıcı uygulamalar sonucu tepkiyle karşılaşmıştır. Bu durum, Suriye ve Filistin’de ayaklanmalara yol açmış, Mısır’ın askerî disiplini sarsılmıştır. Ayrıca, Avrupa devletlerinin müdahalesi ile Paşa’nın yayılma planları sınırlanmış; özellikle Fransa dışındaki büyük güçler Osmanlı’nın yanında yer almıştır. Tüm bu gelişmeler, her iki taraf için de hem askerî hem diplomatik açıdan büyük gerilimler doğurmuştur.
Mısır Sorunu’nun ortaya çıkmasında Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu siyasi, askerî ve idarî zayıflık belirleyici olmuştur. 19. yüzyılın başlarında merkezî otoritenin zayıflaması, eyaletlerdeki valilerin daha bağımsız davranmasına yol açmış; bu da Mehmed Ali Paşa gibi güçlü figürlerin ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. Osmanlı’nın eyaletleri kontrol etmekte zorlanması, valilerin yerel düzeyde kendi iktidar alanlarını oluşturmalarını kolaylaştırmıştır.
Ayrıca iç reformların gecikmesi, Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması sonrası yaşanan askerî dönüşüm sancıları ve halkın merkezi yönetimden uzaklaşması da bu süreci derinleştirmiştir. Mehmed Ali Paşa’nın reformları ise Osmanlı merkezine kıyasla daha etkili ve hızlı ilerlemiş, bu durum onun iç dengeleri lehine çevirmesine neden olmuştur. Sonuç olarak, iç yapının zayıflığı, Mısır Sorunu’nun yalnızca dış müdahalelerle değil, Osmanlı’nın kendi iç yapısından kaynaklanan kırılganlıklarla da şekillendiğini göstermektedir.
Mısır Sorunu’nun yaşandığı 19. yüzyıl, Osmanlı Devleti için sadece bir bölgesel kriz dönemi değil, aynı zamanda pek çok siyasi sorunun da arka arkaya yaşandığı bir zaman dilimiydi. Bu sorunlardan biri Yunan İsyanıdır. 1821’de başlayan bu isyan, başta Mora olmak üzere geniş bir alanda etkili olmuş ve 1829 Edirne Antlaşması ile Yunanistan’ın bağımsızlığını kazanmasıyla sonuçlanmıştır. Bu gelişme, Osmanlı’nın çok uluslu yapısına büyük bir darbe olmuştur.
Bir diğer önemli sorun ise Boğazlar Meselesidir. Özellikle Hünkâr İskelesi Antlaşması (1833) ve 1841 Londra Boğazlar Sözleşmesi çevresinde şekillenen bu konu, Osmanlı’nın stratejik geçitleri üzerindeki egemenliğiyle ilgili uluslararası bir çekişmeye dönüşmüştür. Avrupa devletlerinin Osmanlı'nın iç işlerine artan müdahalesi, bu meselenin sürekli gündemde kalmasına neden olmuştur.
Bu iki örnek, 19. yüzyıl Osmanlı siyasetinde hem içeriden hem de dışarıdan gelen baskıların sistemli bir krize dönüştüğünü göstermektedir.
Mısır Sorunu’nun şekillenmesinde Avrupa devletlerinin tutumu belirleyici bir rol oynamıştır. Özellikle Fransa ve İngiltere, Osmanlı ile Mehmed Ali Paşa arasındaki gerilimi kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirmiştir. Fransa, Mehmed Ali Paşa’ya destek vererek Doğu Akdeniz’deki nüfuzunu artırmak istemiş; bu doğrultuda askerî ve diplomatik yardımda bulunmuştur. İngiltere ise, Osmanlı’nın toprak bütünlüğünü koruma yanlısı görünerek, aslında bölgede Rus etkisini sınırlandırmayı hedeflemiştir.
Buna ek olarak, Avrupa kamuoyunda gelişen fikir hareketleri ve milliyetçilik akımları da sorunun uluslararası yankı bulmasına yol açmıştır. Batılı devletlerin, Osmanlı sınırları içindeki azınlıklar üzerindeki korumacı tutumu, Mehmed Ali Paşa’nın girişimlerine zemin hazırlayan dış baskılarla birleşince Mısır Sorunu, bir iç mesele olmaktan çıkıp çok yönlü bir diplomatik krize dönüşmüştür.
Mısır Sorunu, yalnızca üst düzey siyasi ve askerî aktörleri değil, toplumun farklı sosyal katmanlarını da doğrudan etkilemiştir. Mehmed Ali Paşa'nın uygulamaya koyduğu askerlik sistemi ve ağır vergi yükü, özellikle köylüler ve alt sınıflar üzerinde büyük baskı yaratmıştır. Bu uygulamalar, Suriye ve Filistin gibi yeni işgal edilen bölgelerde halk arasında hoşnutsuzluğa yol açmıştır.
Ticaretle uğraşan sınıflar ise kısıtlamalar nedeniyle zarar görmüştür. Dini azınlıklar ise dış güçlerin koruması altında olduklarını düşünerek farklı yönelimler sergilemiş, bu da toplum içindeki birlik duygusunu zedelemiştir. Elit tabaka ise Mehmed Ali Paşa’nın merkeziyetçi yönetimiyle Osmanlı'nın merkezi otoritesi arasında kalmış; siyasal belirsizlik, bu kesimde fikir ayrılıklarını artırmıştır.
Mısır Sorunu’nun ortaya çıkışı, Osmanlı Devleti’nde kısa vadede siyasi, askerî ve toplumsal birçok etki doğurmuştur. Bu etkiler şu şekilde özetlenebilir:
Mısır Sorunu, Osmanlı Devleti’nin siyasi yapısından toplumsal dengelere kadar pek çok alanda kalıcı etkiler bırakmıştır. Bu uzun vadeli etkiler şu şekilde özetlenebilir:
Mısır Sorunu sonucunda Mısır, özerk bir yapıya kavuşmuştur. 1840 Londra Antlaşması ile sonrasındaki gelişmeler neticesinde 24 Mayıs 1841’de yayımlanan fermanla Mehmed Ali Paşa ve soyuna Mısır valiliği veraset yoluyla bırakılmıştır. Böylece Mısır, Osmanlı’ya vergi vermeyi sürdüren ancak iç işlerinde büyük ölçüde bağımsız hareket eden bir statü kazanmıştır. Resmî olarak Osmanlı toprağı sayılmaya devam etse de yönetim pratikte Mehmed Ali Paşa’nın hanedanının elinde kalmıştır.
Mısır Sorunu, Osmanlı tarihinde merkezî otoritenin zayıflığı, dış müdahale baskısı ve reform ihtiyacının iç içe geçtiği bir dönemi temsil eder. Bu kriz, gelecek nesillere hem siyasî hem de düşünsel düzeyde önemli miraslar bırakmıştır. Bir yandan modernleşme ihtiyacını zorunlu kılan bir dönüm noktası olurken, diğer yandan imparatorluk yapısının çok uluslu ve çok dinli yapısının nasıl kırılganlaştığını gözler önüne sermiştir. Tanzimat’tan itibaren gelişen yeni düşünce akımları, bu sürecin ürünü olarak şekillenmiş; devletin geleceği konusunda aydınlar arasında derin fikir ayrılıklarının oluşmasına neden olmuştur. Bu yönüyle Mısır Sorunu, yalnızca bir idarî çatışma değil, Osmanlı’nın modern çağa geçişinde bir eşik olarak görülmelidir.