"Huzur için, yani kendimle ve çevremle daha bir barış/esenlik içre yaşamak için, bir tarikatın üyesi oldum. Ne ki umduğumu bulamadım. Bu kurum üzerine yazılan hemen her türlü kitabı okudum. Yüreğimdeki ve beynimdeki sorulara yanıt bulamadım. Sonra, tarih içindeki seyrini izledim. Anladım ki tarikat Kur’an’dan aldığı kimi ödünç kavramlarla ayrı apayrı bir dindi. Bugün, halkların bir çoğunun inanıp yaşadığı bu din, maalesef Kur’anla örtüşmüyodu. Daha çok Emevi Saltanatında, ete kemiğe bürünüp İslam diye dayatılan, o günden bu yana başka dinlerden de etkilenen bir anlayıştı.Bu uydurma dinlerde, semtlerde şeyhler, ülke bazında da sultan buyurgandı. Halklarda bunların etrafında birer uyduydu. Bu uydu kişiliklerin kendilerine özgü bir görüşleri, bir hayatları yoktu. Bu anlamda bu tarikat şeyhleri, birer büyücü, birer kişilik kıyıcılarıydı. Burada ve ötede huzuru yani cenneti arayan müritler, Rabıta denilen akitle, yani özgür iradeleriyle iradelerini şeyhlerine devrederek kendileri olmaktan vazgeçiyorlardı. Artık, müridin kendine özgü bir hayatı yoktu. Oysa, her insan, kendini bilmekle,Yani kendi olmakla, Yani kendi hayatlarını, kendileri yaşamakla, Onurluydular ! İşte, bu Roman, Yanlış seçim yapanlara karşı bir Uyarı, bir Şifadır.Henüz bu büyücülerin ağlarına takılmayanlara karşı da, En güzel, en koruyucu bir tür Bilgelik Aşısısdır"